Nükleer Enerji İçin Çevreciler
Bugün geldiğimiz uygarlık seviyesi enerjiye çok fazla bağımlıdır ve modern toplumun enerji kullanımı her geçen gün giderek artmaktadır. Günümüzde enerji üretiminde temel kaynak fosil yakıtlardır (kömür, petrol, doğalgaz). Fosil yakıtların yanması ise atmosfere başta sera etkisine ve küresel ısınmaya neden olan CO2 olmak üzere, pek çok zehirli gazın salınımına neden olmaktadır. Fosil yakıtların kullanımı önemli ölçüde azaltılıp durdurulmadığı sürece, küresel ısınma uygarlığımız için pek yakın bir gelecekte başa çıkılması çok güç sonuçlar doğuracaktır: Sıcaklığın artması buzulların erimesine, deniz seviyesinin yükselmesine ve pek çok yerleşim yerinin sular altında kalmasına; tarım alanlarının ve yağmur ormanlarının ortadan kalkmasına, çölleşmeye ve pek çok canlı türünün yok olmasına neden olacaktır. Bu etkiler şimdiden görülmeye başlamıştır ve çok kısa sürede etkin çözümler getirilemez ise geri dönüşümsüz sonuçları kaçınılmazdır.
Günümüzde pek çok kişi nükleer enerjiye karşıdır. Ancak, bir şeye karşı olmak veya desteklemek için nedenlerin çok iyi bilinmesi, gerçekçi ve tutarlı olunması gerekir. Radyasyonun sağlık üzerine etkileri konusunda çalışmış bir tıp doktoru ve çevreye duyarlı ve saygılı bir kişi olarak olaya baktığımızda, fosil yakıtların kullanımının gerek insan sağlığı ve gerekse çevre açısından çok daha zararlı oldukları son derece açıktır. Fosil yakıtların yanması sonucu atmosfere salınan milyonlarca ton zehirli gaz, toz ve küle çevrecilerden hiç bir tepki gelmemektedir. Nükleer endüstrinin atıkları ise hiçbir zaman çevreye bırakılmaz, son derece kontrollü olarak, güvenli yerlerde ve belki de ileride yeniden kullanılmak üzere depolanır. Diğer yandan bir nükleer enerji santralinin yakınında 1 yıl süre ile açık havada kamp yapılmış olsa alınacak ek doz 1 µSv'den az olup, bu doz doğal radyasyonun %1'inden daha azdır. Bu dozun sağlık üzerine hiçbir etkisi yoktur ve kanser görülme sıklığında bir artışa neden olmaz. Başta bu kitaba önsöz yazmış olan Greenpeace (Yeşilbarış) örgütünün kurucularından Patrick Moor ve büyük çevre bilimcisi James Lovelock olmak üzere pek çok çevreci bu gerçekleri görerek Yeşilbarış örgütünden ayrılmışlar ve çevrecilik ile teknolojiyi uzlaştıran yeni çevrecilik anlayışını benimsemişlerdir.
Uygarlığımızı tehdit eden bir diğer konu enerji üretiminde şu anda en çok kullandığımız fosil yakıtların rezervlerinin yakın bir gelecekte tükeniyor olması ve bu kaynaklara sahip olan ülkelerin bunu kendi ekonomik ve politik çıkarları doğrultusunda kullanıyor olmalarıdır. Enerjisini petrol ve doğalgaz ithal ederek karşılayan ülkeler ise bunlara bağımlı hale gelmekte ve dayatmalarına direnç gösterememektedirler. Petrol ihraç eden ülkeler diğer ülkelerin kendilerine olan bu bağımlılığını sürdürebilmek için, özellikle nükleer karşıtı eylemleri desteklemekte, nükleer enerjiye geçişi engellemeye çalışmaktadırlar. Petrolün tükenme eşiğine gelmesi “ENERJİ SAVAŞLARINA” ve kaçınılmaz olarak petrol fiyatlarının önümüzdeki dönemde 250 Dolar düzeyine çıkmasına neden olacaktır. Ayrıca doğalgaz fiyatlarının da petrole endeksli oluşu, elektrik enerjisi fiyatını da ciddi ölçüde arttıracaktır. Bugün 59 nükleer enerji santrali ile elektrik enerjisi ihtiyacının %80'nini nükleer enerjiden sağlayan ve birçok Avrupa ülkesine yılda 4,5 milyar Dolarlık elektrik satan Fransa, 1973 de yaşanan ilk petrol krizinden sonra “ENERJİ BAĞIMSIZLIĞINI KAZANMAK” için nükleer enerjiye geçmiştir. Nükleer yakıt kömür ve petrol ile karşılaştırıldığında çok küçük hacimli olup (milyonda biri), onlarca yıllık ihtiyaç rahatlıkla depolanabilir ve ülkenin elektrik enerjisini sabit ve ucuz fiyattan garantiler, böylece petrol ve doğal gaz üreten ülkelerin “ENERJİ ŞANTAJLARI” imkânsız hale gelir. Putin döneminde Rusya'da “petrolü, doğalgazı komşulara pahalı satalım, halkımız ve endüstrimiz ucuz elektrik kullansın” yaklaşımı ile 30 yeni reaktör inşasına karar verilmiştir. İngiltere'de Gordon Brown hükümetinin ülkenin elektrik ihtiyacını %40 nı nükleer enerjiden sağlanması için 2020 ye kadar yüksek kapasiteli 20 nükleer enerji santrali kurulmasının şart olduğunu açıklaması, bir zamanlar şiddetle nükleer karşıtı olan ülkelerin bile bu bağnaz görüşten vaz geçerek, nükleer enerjiye döndüklerinin bir göstergesidir. Çünkü teoride çok hoş görünen rüzgâr, güneş, jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından olabildiğince faydalanmak gerekli ise de, bunlar endüstriyel ihtiyacın tümünü karşılamakta yetersizdir. Enerji kısıtlaması ise sanyinin gelişimini baltalar. Yenilenebilir enerji kaynakları ile modern endüstriyel bir toplumun ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmak, etkin tıbbi tedavisi varken ve bu tedavi ile hayatı kurtarılabilecek olan bir hastayı, belki sağlıklı durumda bazı yararları olabilen alternatif tıbii yöntemler ile oyalamaya benzemektedir.
Nükleer enerji karşıtlığı büyük oranda hakkında çok az şey bilinmesine ve bu nedenle bir nükleer enerji santralinin bir atom bombası gibi patlayabileceğinin veya Çernobil gibi bir kazanın yeniden yaşanabileceğinin düşünülmesine bağlıdır. Oysa her iki olasılık da teknik olarak imkansızdır. Bunun açıklamalarını ve nükleer enerji konusunda akıllara gelebilecek pek çok sorunun yanıtını bu kitapta bulacaksınız.
Bu kitabı halkı enerji ve çevre konusunda doğru bilgilendiren, nükleer enerji konusunda tam ve güvenilir bilgiyi, herkesin anlayacağı dille anlatan bilimsel bir kaynak olduğunu düşündüğüm için Türkçe'ye çevirdim. Nükleer enerjiye geçişin eşiğinde olan Türkiye'nin bu büyük atılımında katkısı olmasını diliyorum.
Doç. Dr. Bengül Günalp
- Açıklama
Bugün geldiğimiz uygarlık seviyesi enerjiye çok fazla bağımlıdır ve modern toplumun enerji kullanımı her geçen gün giderek artmaktadır. Günümüzde enerji üretiminde temel kaynak fosil yakıtlardır (kömür, petrol, doğalgaz). Fosil yakıtların yanması ise atmosfere başta sera etkisine ve küresel ısınmaya neden olan CO2 olmak üzere, pek çok zehirli gazın salınımına neden olmaktadır. Fosil yakıtların kullanımı önemli ölçüde azaltılıp durdurulmadığı sürece, küresel ısınma uygarlığımız için pek yakın bir gelecekte başa çıkılması çok güç sonuçlar doğuracaktır: Sıcaklığın artması buzulların erimesine, deniz seviyesinin yükselmesine ve pek çok yerleşim yerinin sular altında kalmasına; tarım alanlarının ve yağmur ormanlarının ortadan kalkmasına, çölleşmeye ve pek çok canlı türünün yok olmasına neden olacaktır. Bu etkiler şimdiden görülmeye başlamıştır ve çok kısa sürede etkin çözümler getirilemez ise geri dönüşümsüz sonuçları kaçınılmazdır.
Günümüzde pek çok kişi nükleer enerjiye karşıdır. Ancak, bir şeye karşı olmak veya desteklemek için nedenlerin çok iyi bilinmesi, gerçekçi ve tutarlı olunması gerekir. Radyasyonun sağlık üzerine etkileri konusunda çalışmış bir tıp doktoru ve çevreye duyarlı ve saygılı bir kişi olarak olaya baktığımızda, fosil yakıtların kullanımının gerek insan sağlığı ve gerekse çevre açısından çok daha zararlı oldukları son derece açıktır. Fosil yakıtların yanması sonucu atmosfere salınan milyonlarca ton zehirli gaz, toz ve küle çevrecilerden hiç bir tepki gelmemektedir. Nükleer endüstrinin atıkları ise hiçbir zaman çevreye bırakılmaz, son derece kontrollü olarak, güvenli yerlerde ve belki de ileride yeniden kullanılmak üzere depolanır. Diğer yandan bir nükleer enerji santralinin yakınında 1 yıl süre ile açık havada kamp yapılmış olsa alınacak ek doz 1 µSv'den az olup, bu doz doğal radyasyonun %1'inden daha azdır. Bu dozun sağlık üzerine hiçbir etkisi yoktur ve kanser görülme sıklığında bir artışa neden olmaz. Başta bu kitaba önsöz yazmış olan Greenpeace (Yeşilbarış) örgütünün kurucularından Patrick Moor ve büyük çevre bilimcisi James Lovelock olmak üzere pek çok çevreci bu gerçekleri görerek Yeşilbarış örgütünden ayrılmışlar ve çevrecilik ile teknolojiyi uzlaştıran yeni çevrecilik anlayışını benimsemişlerdir.
Uygarlığımızı tehdit eden bir diğer konu enerji üretiminde şu anda en çok kullandığımız fosil yakıtların rezervlerinin yakın bir gelecekte tükeniyor olması ve bu kaynaklara sahip olan ülkelerin bunu kendi ekonomik ve politik çıkarları doğrultusunda kullanıyor olmalarıdır. Enerjisini petrol ve doğalgaz ithal ederek karşılayan ülkeler ise bunlara bağımlı hale gelmekte ve dayatmalarına direnç gösterememektedirler. Petrol ihraç eden ülkeler diğer ülkelerin kendilerine olan bu bağımlılığını sürdürebilmek için, özellikle nükleer karşıtı eylemleri desteklemekte, nükleer enerjiye geçişi engellemeye çalışmaktadırlar. Petrolün tükenme eşiğine gelmesi “ENERJİ SAVAŞLARINA” ve kaçınılmaz olarak petrol fiyatlarının önümüzdeki dönemde 250 Dolar düzeyine çıkmasına neden olacaktır. Ayrıca doğalgaz fiyatlarının da petrole endeksli oluşu, elektrik enerjisi fiyatını da ciddi ölçüde arttıracaktır. Bugün 59 nükleer enerji santrali ile elektrik enerjisi ihtiyacının %80'nini nükleer enerjiden sağlayan ve birçok Avrupa ülkesine yılda 4,5 milyar Dolarlık elektrik satan Fransa, 1973 de yaşanan ilk petrol krizinden sonra “ENERJİ BAĞIMSIZLIĞINI KAZANMAK” için nükleer enerjiye geçmiştir. Nükleer yakıt kömür ve petrol ile karşılaştırıldığında çok küçük hacimli olup (milyonda biri), onlarca yıllık ihtiyaç rahatlıkla depolanabilir ve ülkenin elektrik enerjisini sabit ve ucuz fiyattan garantiler, böylece petrol ve doğal gaz üreten ülkelerin “ENERJİ ŞANTAJLARI” imkânsız hale gelir. Putin döneminde Rusya'da “petrolü, doğalgazı komşulara pahalı satalım, halkımız ve endüstrimiz ucuz elektrik kullansın” yaklaşımı ile 30 yeni reaktör inşasına karar verilmiştir. İngiltere'de Gordon Brown hükümetinin ülkenin elektrik ihtiyacını %40 nı nükleer enerjiden sağlanması için 2020 ye kadar yüksek kapasiteli 20 nükleer enerji santrali kurulmasının şart olduğunu açıklaması, bir zamanlar şiddetle nükleer karşıtı olan ülkelerin bile bu bağnaz görüşten vaz geçerek, nükleer enerjiye döndüklerinin bir göstergesidir. Çünkü teoride çok hoş görünen rüzgâr, güneş, jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından olabildiğince faydalanmak gerekli ise de, bunlar endüstriyel ihtiyacın tümünü karşılamakta yetersizdir. Enerji kısıtlaması ise sanyinin gelişimini baltalar. Yenilenebilir enerji kaynakları ile modern endüstriyel bir toplumun ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmak, etkin tıbbi tedavisi varken ve bu tedavi ile hayatı kurtarılabilecek olan bir hastayı, belki sağlıklı durumda bazı yararları olabilen alternatif tıbii yöntemler ile oyalamaya benzemektedir.Nükleer enerji karşıtlığı büyük oranda hakkında çok az şey bilinmesine ve bu nedenle bir nükleer enerji santralinin bir atom bombası gibi patlayabileceğinin veya Çernobil gibi bir kazanın yeniden yaşanabileceğinin düşünülmesine bağlıdır. Oysa her iki olasılık da teknik olarak imkansızdır. Bunun açıklamalarını ve nükleer enerji konusunda akıllara gelebilecek pek çok sorunun yanıtını bu kitapta bulacaksınız.
Bu kitabı halkı enerji ve çevre konusunda doğru bilgilendiren, nükleer enerji konusunda tam ve güvenilir bilgiyi, herkesin anlayacağı dille anlatan bilimsel bir kaynak olduğunu düşündüğüm için Türkçe'ye çevirdim. Nükleer enerjiye geçişin eşiğinde olan Türkiye'nin bu büyük atılımında katkısı olmasını diliyorum.
Doç. Dr. Bengül GünalpStok Kodu:9789944119603
- Taksit Seçenekleri
- Bonus KartlarTaksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim5,005,0022,505,0031,675,00Diğer KartlarTaksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim5,005,002--3--
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.